15 Haziran 2025 Pazar

Mekanikleşen Dünyada Düşüncenin Direnişi

Felsefe Neden Hâlâ Gereklidir? Mekanikleşen Dünyada Düşüncenin Direnişi


Giriş


Teknolojik gelişmeler, yapay zekâ, otomasyon ve bilimsel ilerlemeler dünyayı yeniden şekillendiriyor. Ancak bu hızlı ilerleme, insanı, anlamı ve değerleri ihmal etme riskini de beraberinde getiriyor. Pozitif bilimler dünyanın nasıl işlediğini anlamamıza yardımcı olurken, felsefe bize bu dünyada neden yaşadığımızı, nasıl yaşamalı, gibi soruların sormaya devam eder. Felsefenin bu çağdaki rolü, geçmiştekinden daha az değil; aksine daha çok sorumluluk içermektedir.


Bilimsel İlerleme ve Felsefi Sorgulamanın Ayrılmazlığı


Pozitif bilimler, yaşamın pratik yönlerini çözümler, enerji, hız, işlev, üretkenlik… Ancak bu bilimsel gelişmelerin nasıl kullanılacağı, neye hizmet edeceği soruları bilimsel yöntemlerle cevaplanamaz. İşte burada felsefe devreye girer. Felsefe, bilginin yönünü ve insanla ilişkisini sorgular. Bu bağlamda bilim, bir araç, felsefe ise o aracın yönünü tayin eden pusuladır.


Pozitif Bilimler "Nasıl?", Felsefe "Neden?" sorusunu sorar.


Pozitif bilimler:


Nasıl işler?

Nasıl ölçeriz?

Nasıl kontrol ederiz?

gibi mekanik, nedensellik temelli sorulara yanıt verir.


Felsefe ise:


Neden yaşıyoruz?

Ìyi nedir, adalet nedir?

Teknoloji ne kadar ilerlemeli?

Bir insanın değeri nedir?

gibi anlam, değer, amaç temelli sorularla ilgilenir.


Bilim bize araç verir.

Felsefe neye hizmet edeceğine karar verir.


Modern Dünyada Felsefi Temellerin Önemi


Bugünün dünyasında, birçok sistem felsefi temellerinden kopmuş, işlevsel ama anlamdan yoksun hale gelmiştir. Bu durum özellikle şu alanlarda belirgindir:


• Hukuk:


Hukuk felsefesi olmadan adalet mekanikleşir.

Yasal sistemler, yalnızca kurallar bütününe dönüşür. Oysa adalet, salt yasa değil, değer yargılarıyla şekillenen bir kavramdır.


• Sanat:


Sanat felsefesi olmadan yaratıcılık kaybolur.

Estetikten yoksun bir sanat anlayışı, sadece teknik üretim olur. Sanatın ruhunu, onun neden yaratıldığına dair sorular belirler.


• Ahlak:


Ahlak felsefesi olmadan insan sadece çıkarını gözetir.

Ahlaki davranışlar içselleştirilmemişse, birey yalnızca fayda hesabı yapar. Oysa etik, insan olmanın özüyle ilgilidir.


• Eğitim:


Eğitim felsefesi olmadan çocuklar sadece sınavlara hazırlanır.

Eğitimin amacı sadece bilgi aktarmak değil, düşünen bireyler yetiştirmektir. Bu da felsefi bir yaklaşımla mümkündür.


Neden Felsefe Günümüzde Daha da Önemli?


Çünkü teknoloji hızla gelişirken etik, bilinç ve insanlık duygusu geri planda kalıyor.


Örneğin:


Yapay zekâ geliştikçe, “İnsan ne olacak?” sorusu kaçınılmaz.


Genetik müdahaleler etik midir?


Veri toplamak mı daha önemli, özgürlük mü?


Bu soruların matematiksel cevabı yoktur.

Cevabı felsefi duruş belirler.


Bilim dünyayı açıklar, felsefe nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi sorar.


Düşünmek ve Düşündüğünü Sanmak


Bugün pek çok birey, düşünmekle düşündüğünü sanmak arasında farkı ayırt edememektedir. Ezberlenmiş fikirler, alıntı sözlerle süslenmiş cümleler, kişisel düşünce sanılmakta, bu da düşüncenin yüzeyde kalmasına neden olmaktadır. Oysa düşünmek, yeni değerler üretmek, mevcut olanı sorgulamak ve gerektiğinde dönüştürmek demektir. Düşüncenin mekanikleşmesi, bireyin de yüzeyselleşmesidir.


Felsefenin Geleceğe Taşıdığı Sorumluluk


Felsefe yalnızca geçmiş filozofların mirası değildir. Platon’un, Aristoteles’in, Kant’ın fikirleri bize bir yön gösterir; fakat onları körü körüne savunmak değil, çağın ruhuna göre yeniden yorumlamak gerekir. Eğer bugünün insanı hâlâ Platon’un gölge teorisini ezberliyor ama kendi gölgelerini fark edemiyorsa, burada sorun Platon’da değil, düşünmeyen bireydedir.


Sonuç


Felsefe, insanın özne kalabilmesi için gereklidir. Düşünen, sorgulayan, dönüştüren bir birey; yalnızca bilimle değil, felsefeyle de şekillenir. Bugünün dünyasında hızlı değil derin düşünen, çok bilen değil doğru sorular soran insanlara ihtiyacımız vardır.


Bilim bize neyi yapabileceğimizi söyler,

Felsefe ise neyi yapmamız gerektiğini.

3 Haziran 2025 Salı

Ahlak: Transdüktif Bir Değerler Bütünü ve Evrenselliğin Mümkünlüğü


Giriş


Ahlak, bireyin ve toplumun birlikte şekillendirdiği, sürekli evrilen bir değerler bütünüdür. Statik ve değişmez kurallardan ziyade, ahlaki normlar bilgi ve deneyimle güncellenebilen, birey-toplum etkileşimiyle dönüşen yapılardır. Bu bağlamda, ahlakı anlamak için Gilbert Simondon’un transdüksiyon kavramı bize önemli bir düşünsel çerçeve sunar. Transdüksiyon, bireylerin ve toplumların birbirini karşılıklı etkileyerek yeni biçimler, değerler ve anlayışlar ürettiği bir süreçtir.


Bireysel ve Toplumsal Ahlak


Bireyin ahlaki değerlerini oluşturması ve kendi içsel dengesini sağlaması, toplumun etik bütünlüğü açısından temel bir gerekliliktir. Birey, kendi değerler sistemini oluşturmadan, ahlaki dengeye ulaşmadan, sadece toplumun mevcut normlarını içselleştirerek yaşarsa, bu durum parazitik bir varoluşa dönüşebilir. Böyle bir birey, toplumu oluşturan dinamik değerler sisteminden faydalanırken ona katkı sağlamaktan ziyade, yapıyı zayıflatabilir.


Toplumu bir arada tutan değerler bütünü ise kesinlikle ilahi yasalar gibi sabit ve değişmez değildir. Aksine, toplumun ihtiyaçları, bireylerin bilinç düzeyi ve kültürel etkileşimler doğrultusunda şekillenen, esnek ve değişken kurallardan oluşur. Bu nedenle, çoğunluk tarafından benimsenmeyen veya içselleştirilmeyen değerler, toplumun çözülmesine ve çöküşüne neden olabilir.


Ahlakın Transdüktif Doğası


Simondon’un transdüksiyon kavramı, ahlakın doğasını açıklamak için güçlü bir model sunar. Ahlak, bireyin ve toplumun etkileşim halinde sürekli birbirini dönüştürmesiyle oluşan dinamik bir süreçtir. Bu süreçte normlar, sabit değil; bilgiyle, deneyimle, toplumsal taleplerle güncellenebilir ve yeniden şekillendirilebilir.


Tarihsel süreçte insanlık, özellikle kadın hakları, ırksal eşitlik, LGBT+ bireylerin hakları gibi alanlarda büyük mücadeleler vermiştir. Bu acı deneyimler, sabit normların sorgulanması ve daha kapsayıcı, adil etik anlayışların geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Farklılıklar, zenginliğimizdir ve ahlak, bu zenginliği kapsayacak şekilde esnek olmalıdır.


Toplumun Dinamizmi ve Ahlakın Evrenselliği


Toplumlar statik değildir; sürekli değişen, gelişen, yeniden yapılanan yapılardır. Ahlak da bu değişime ayak uydurmak zorundadır. Evrensel ahlak ilkeleri, kesin ve değişmez dogmalar değil; insanın kendini gerçekleştirmesine, yücelmesine olanak sağlayan, öğrenmeye açık, değişen bilgiye dayalı bir yapıdır.


Her dini ve kültürel anlayışın içinde ahlaki öğeler bulunabilir, ancak önemli olan bu normların dayatılmaması, zorla kabul ettirilmemesi, bireyin özgürce gelişmesini engellememesidir. Gereken ne varsa yapılmalı; eksik olan tamamlanmalı, ancak bireysel özgürlük ve çeşitlilik öncelikli tutulmalıdır.


Sonuç: Evrensel Ahlakın Transdüktif Temeli


Ahlak, bireyin kendisiyle ve toplumla kurduğu sürekli ilişkiler ağı içinde oluşan bir değerler bütünüdür. Transdüktif yaklaşımla düşünüldüğünde ahlak, ne salt öznel yargıların toplamı ne de evrensel olduğu iddia edilen katı normlardır. Aksine, bilgiyle dönüşen, deneyimle gelişen, farklılıkları dışlamadan içselleştiren bir ortak alan yaratır.


Bu yönüyle transdüktif ahlak, hem bireyin özgürlüğünü, hem de toplumların birlikte yaşama kapasitesini yücelten bir anlayış sunar. Bu anlayış, evrensel ahlakın mümkün olduğunu; fakat bunun ancak açık uçlu, etkileşimsel ve şiddetsiz bir etik alan içinde gerçekleşebileceğini gösterir.



Kaynakça


1. Simondon, Gilbert. L’individuation à la lumière des notions de forme et d'information. Millon, 2005.



2. Simondon, Gilbert. On the Mode of Existence of Technical Objects. University of Minnesota Press, 2017.



3. Taylor, Charles. Sources of the Self: The Making of the Modern Identity. Harvard University Press, 1989.



4. Foucault, Michel. The History of Sexuality – Volume 1: An Introduction. Vintage, 1990.



5. Bauman, Zygmunt. Postmodern Ethics. Blackwell Publishers, 1993.



6. Kymlicka, Will. Contemporary Political Philosophy: An Introduction. Oxford University Press, 2002.



7. Arendt, Hannah. The Human Condition. University of Chicago Press, 1958.


Mekanikleşen Dünyada Düşüncenin Direnişi

Felsefe Neden Hâlâ Gereklidir? Mekanikleşen Dünyada Düşüncenin Direnişi Giriş Teknolojik gelişmeler, yapay zekâ, otomasyon ve bilimsel ilerl...